T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / BAŞAKŞEHİR - İBB Yavuz Sultan Selim Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi

MERHABA !

 

 

HİKÂYE )

 

Kendisine yakın bulduğu hemen her şeye sahiplenmesi artık olağan karşılanıyordu. Ne annesi ne de babası ona bu konuda bilmem kaç milyon kez uyarıda bulunmuş olmalarının verdiği bıkkınlıktan olsa gerek, artık onlar da çevresindeki diğerleri gibi pek ses etmiyordu. Aslında ondan bıkmışlardı. Ne gittiği terapistler ne de kendisine vurduğu prangalar fayda vermişti. Sanki bir süngerdi ve emiyordu karşısındaki insanların enerjilerini. Kime uzansa soğutuyor, neye uzansa kurutuyordu. Zapt edemediği hissiyatı şimdi ona zarar veriyordu. Yalnızlaşıyor, gittikçe kararan dünyasında tek başına kalmaya başlıyordu. Arada parlayan yıldızlar gibi yakınında birilerini bulsa da bu eskisi kadar dahi sürmüyor, onları da bir bir kaybediyordu.

Uzaya çıksa onu da sahiplenirdi. İyi de bunun nesi kötü? diye kendisini ikna ediyor ve yakınındaki her şeyi bir karadelik gibi bilinmezliklerle dolu dünyasına çekiyordu. Hatta geçen yıl ona sadece bir selam verip de çekiminden kurtulamayan son kurbanı da şimdilerde alt üst olan yaşamını toparlamaya çalışan Shunvein olmuştu. Zavallı kız ona bir parkta rastlamıştı. Geldiği uzak doğuda insanlık böyle oluyordu herhalde; yalnız insanlara destek olmak, onların kültürlerinde olmalıydı. Ama Shunvein yanında olmak için yanlış insanı seçtiğini çok geçmeden anlamış, düştüğü dehlizden kurtulmak için de vatanına kaçmayı çare bulmuştu.

Bizimki şimdi yine bir parkta ve yine gözlerinden yanaklarına süzülen damlacıklar ile etrafına bakınıyor, arada da içleniyordu. Triyanna ise günlük yürüyüşünü tamamlamak üzereydi onun oturduğu bankın önünden geçerken. Bizimkini fark etmişti. Yanına oturduğunda ona sadece bir Merhaba! demişti. Bu selamlama, geçen yıl Shunvein’in ona verdiği, sıcacık bir gülümsemeyle tatlandırılmış, gamzeyle ballandırılmış bir Merhaba idi. Zehirli bir sarmaşığın kendisine kurban olarak seçtiği ağacı yavaş yavaş sarması gibiydi, bizimkinin aldığı selamlara verdiği karşılıklar. Ve şimdi Triyanna’nın selamı, onu ele geçirmesi için aralanan bir kapıydı. Kapıyı ardına kadar zorlamalı ve kendi uzayına hapsetmeliydi.

Sahiplenmek güzeldi! Yine tuzağına birini düşürmüş olmanın verdiği haz ile mutlu olmuştu. Aslında bunu bir sadistlik uğruna yapmıyordu. Evet, örümceğin ağlarına düşen ve çabaladıkça daha da dolanan bir sineğin hali, onun ilişkilerinin ana fikri olsa da, o aslında kimseye zarar vermeyi istemezdi. Onun tek zaafı aşırı sevmesiydi. Öyle seviyordu ki, sevdiği herhangi bir kimseyi ya da bir şeyi, karşısındakine zarar vermeye başladığında ne sevgisinden ne de insanlığından geride hiçbir şeyin kalmadığını görmesi çok zor oluyordu. Ve işte Triyanna ona gelmişti!

Severek bağrına gömdüğü onca güzelden sonra, şimdi Triyanna gülümseyen gözlerle ona Merhaba! demişti. Bunu nasıl başarıyordu acaba, kendisine yardım için uzanan elleri her seferinde kırmayı nasıl beceriyordu? Belki de asıl soru: Neden herkes ona yardım etmek istiyor? olmalıydı. Sahi, çevresindeki insanlar neden ona yardım etmek için çaba sarf ediyordu? Hak mı ediyordu, yoksa görünmez bir el hemen herkesi buna mecbur mu kılıyordu? Kendisinin de arada sırada düşündüğü sırlarından biri de buydu. Acaba insanları kendisine çekmesinin asıl sebebi neydi?

Sırları vardı, kendisine bile itiraf etmekten çekindiği sırları. Bazen dalıp gittiği anlar olurdu. Nasılsın? sorusunu oldu olası severdi; çünkü bu anlar onun her şeyden ve herkesten çok sevdiği anılarını canlandırmasına sebep olurdu. Evet, onun sırlarından ilki buydu: Sevmeyi seviyordu; kimseyi sevmediği kadar! Bu, anlaması da açıklaması zor bir mevzuydu. Elinden kaçırdığı nicesini severek kaybetmişti. Çok sevmişti, aşırı sevmişti. Sevgisinde yanmıştı ve yakmıştı! Canlar da yakmıştı, kırdığı onca kalbin arasında. Yine yalnızlık köşesine çekildiğinde karşısına Triyanna çıkmış ve ona Merhaba! demişti. Burnunu çekip cevap verecekti. Çekti burnunu ama sözünü tuttu içinde. Neden? Sırlarından ikincisi de buydu; Göründüğü gibi değildi!

Yanına oturan Triyanna’nın gördüğü tek şey çok üzgün ve ağlamaklı bir adamdı. Ama aslında bu adam içinde neler neler yaşıyordu? İşin gerçeği, bizimkisi bu halinden zevk alıyordu. Tıpkı yağmurlu havada ıslanmayı sevenlerin diğer insanlarca anlaşılamaması gibi bir zevkti bu! Evet, acı çekiyordu, yalnızdı ve yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla gurur duyduğu da söylenemezdi ama... O mutluydu işte. Kendi acıları içinde yanarken ve dahi yakarken! Şimdi de içinde tarifi imkânsız bir hazzı yaşıyordu Triyanna ona Merhaba! derken.

Ne demeliyim? diye düşündü. Geçen yılın enkazını uzak doğuya gönderdiği gibi şimdi de beyaz teni ve kibar selamındaki aksanı ile çözmeye çalıştığı bu kızı da Balkanlara mı geri kaçıracaktı? Yıllardır sahiplenip yok ettiği efsane sevgilerine bir yenisini mi ekleyecekti? Ne diyecekti? Genzinin yandığını hissetti. Artık gözyaşlarını tutmuyordu, tutamıyordu. Bu hali, zevkin nirvanasıydı! Yine güzel bir kız gelmiş, ona ellerini uzatmıştı. Triyanna’nın gözlerinin içine bakıyor, söylemek istediği onca sözünü düşünüyor, sıraya koyuyor ama sonra yine hepsini geri çekiyordu. Şimdi susmak zamanıdır! dedi içinden, onca gürültülü düşüncesinin arasından bir bunu duyabildi. Çekti burnunu ve bir gözyaşı damlacığı daha süzüldü yanağından çenesine kadar. Bu merhaba ne kadar da sıcaktı, yoksa yanan kalbi miydi? Gözyaşları bu hararetten buhar oluyor, geriye bir enkaz bırakıyordu.

Gözlerini ayıramadığı Triyanna’nın Merhaba! demesinin üzerinden sadece saniyeler geçmişti ama onun dünyasında ne yıllar yaşanmıştı. Gözlerinin önüne, bu yeni kız ile yaşayacağı nice güzel anlar gelmişti. Onu da sevecekti; çok sevecekti. Ve hatta onu da canından bezdirip karadelikli evreninde kaybedecekti. Buna artık bir son vermesi gerekmiyor muydu? Ne ailesi ne terapistleri ne de evrenine hapsettiği sevdaları... Hiçbiri ona deva olamazken şimdi yeni bir trajediye daha gerek var mıydı? Düşündü, çekti burnunu ve sıradaki gözyaşı damlacığı yanağından süzülürken onun da buhar olmasına fırsat tanımadan kalktı oturduğu banktan. Bu Triyanna’nın hiç beklemediği bir hareketti. Adamın arkasından sadece bakakalmıştı. Bu kaba bir davranıştı! Adam hızlı adımlarla parkın derinliklerinde gözden kaybolurken, yaptığı kabalığı değil, aksine bu kıza iyilik dahi yapmış olduğunu düşünüyor; acısını yaşayacağı, iç huzurunu doyasıya tadacağı yalnızlık köşesine saklanabilmek için evine doğru adımlarını hızlandırıyordu.

 

 

Terme - 2019

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 13.06.2024 - Güncelleme: 24.06.2024 22:08 - Görüntülenme: 80
  Beğen | 0  kişi beğendi

Etiketler :
MERHABA ,