Saat gece yarısına doğruydu. Bir ara dışarıya baktım; aydınlıktı, dolunay vardı. Aslında her ay olan bir doğa olayı ama dün geceki ‘tam ay’ sanki öncekilerden çok daha parlaktı. İrkildim ve içimden, tabi ki değeri göreceli olmakla beraber; ‘Bak, sen de biliyorsun bu gecenin değerini’ dedim. Gözlerim kamaştı. Üzerindeki kraterleri, bize dostça gülümseyen bir zâta benzettim de sonra ‘Sevgili’mi düşündüm! Beni sürekli düşünen ‘Sevgili’m! (75:36)
Ben senin değerini bilemiyorum (39:67), diye hayıflandım. Kendime kızdım; ilişkimizi düşündüm. Beni çok sevene karşılık ben durmadan ortalığı karıştırıyorum! (30:41). Ama O, hep çok anlayışlı davranıyor, sabrediyor; çünkü beni, benden daha iyi tanıyor (50:16). İşte bu yüzden olsa gerek ben de biraz şımarıyorum, sınırları zorluyorum, aslında yaptığım zayıflığımdan kaynaklanıyor (04:28). Yoksa akıllı biri ‘Sevgili’sine hiç böyle yapar mı?
‘Sevgili’m sürekli benim yanımda, en büyük destekçim. Bana asla yalan söylemez. Daima doğru olanı söyler. Söz verdi mi, mutlaka yerine getirir (30:06). Yalan konuşmaz ve bana hep doğru yolu gösterir (76:03). Ama gel gelelim, ben ne yapıyorum? Bana durmadan hediyeler veren (36:36, 36:73) –ki bazen ne verdiğini, hediyenin nereden geldiğini dahi anlayamayacak kadar ‘odun’ olan ben– ‘Sevgili’me bir teşekkür dahi etmiyorum! Ne kadar vahim ve çelişkili bir hâl, değil mi? Oysaki O’nun benden istediği belli! (24:51) Sadece ve sadece O’nu sevmemi bekliyor.
O’nu çok sevmemi istiyor. Hatta, O’ndan başkasını sevmeyi bırakın, başkasına yan gözle dahi bakacak olsam beni kesinlikle affetmez! (36:60). Yani o kadar da ilkelidir! Sürekli O’nu düşünmemi ve adını söylememi istiyor! Ve adı o kadar güzel ki… (59:22-24)
O’na birçok isimle sesleniyorum. Ne dersem bana bakıyor. Hem her şeyi görüyor hem de her şeyi duyuyor! O’ndan bir şeyi saklamak imkânsız! (02:284) Her ân her yanımda! Sağıma baksam O, soluma baksam yine O! Bu hâl beni bazen çok korkutuyor! O’nun haberi olmadan bir nefes bile alamıyorum. Bir de bana hesap soracak olduğunu bilmem beni daha da dehşete düşürüyor. E, gerçi haklı da! O kadar ilgi ve sevgiden sonra: ‘Niye benimle ilgilemedin? Senden çok mu şey istedim sanki?’ diye kızacak olması, çok da anormal değil.
Ama işte... Şaşırıyorum bazen… Eh, ne zaman şaşırmadan ayakta kalabildim, o da ayrı bir problem. Neyse ki bir ümidim var! ‘Sevgili’m çok anlayışlı. Bu yanını çok seviyorum. Ne kadar hata yapsam da; şöyle içten bir özür dileyince hemen affediyor! (39:53). O’nu ne kadar kırsam da, bir daha üzmeyeceğime dair tüm samimiyetimle söz vererek özür dilersem affedeceğini söylüyor hep. Tabi biraz ağlamak da gerekli! Ben de hep sözler veriyorum... Ama tutan kim?
Benim gibi timsah gözyaşları döken biri ‘Sevgili’sini ne kadar kandırabilir acaba? Orası da büyük bir merak konusu. Neyse ki yanına gidince (03:185) ne kadar samimi olduğumu, O’na söylediğim sözlerime inanıp inanmadığını yüzüme vuracak! İşte bu yüzleşmeden sebep, o günün gelmesini –O’nu göreceğim için– hem çok istiyorum hem de –bana kızacağını bildiğim için de– o günün gelmesini hiç istemiyorum! Bu da ne çelişkili bir durum değil mi? Keşke O’nun dediklerini yapsam da (beni sevdiği gibi olamasa da) ben de O’nu sevsem; O’nu kırmasam. Ne güzel olur.
Ve tüm bu pişkinliğimle O’ndan bir selam vermesini bekliyorum! (36:58). Acaba selam verir mi, vermez mi?